AYFER KARAKAŞ ile Şiir Dolu Bir Söyleşi!
NURHAYAT TEKE - İSTANBUL
Şair Ayfer Karakaş ile şiirin büyülü dünyasına dair keyifli bir söyleşi gerçekleştirdik. Şiire başlama serüveninden imgenin gücüne, aydın olmanın sorumluluklarından edebiyat dünyasına bakışına kadar pek çok konuya değinen Karakaş, kendi şiir anlayışını ve edebiyat yolculuğunu bizlere anlattı.
Şiir, insan ruhunun en derin kıvrımlarında yankılanan, kelimelerle dokunan bir sanat. Bu sanatın inceliklerine hâkim olan isimlerden biri de Ayfer Karakaş. Şiirlerinde lirizmin, imgenin ve çağrışımın gücünü ustalıkla kullanan şair, eserleriyle edebiyat dünyasında kendine sağlam bir yer edinmiş durumda. Ölü Geyikler İçin Eleji, Tanrı Lekesi, Mümkün ve Eza gibi eserleriyle okurlarını derin yolculuklara çıkaran Karakaş, şiire duyduğu tutkuyu ve edebiyata bakış açısını bizimle paylaştı. Eskişehir muhabirimiz Nurhayat Teke’nin gerçekleştirdiği bu söyleşide, Karakaş’ın şiir yolculuğuna, ilham kaynaklarına ve şair kimliğine dair samimi yanıtlarını bulacaksınız.
- Kendinizi tanıtır mısınız?
Adana'nın Kozan ilçesinde doğdum. İlk, orta ve lise eğitimimi Kozan’da tamamladım. İlk şiirim de Kozan'daki yerel bir gazetede lise yıllarımda yayımlandı. Gaziantep Üniversitesinin ardından Çukurova Üniversitesi Eğitim Fakültesinden mezun oldum. Son Gemi ve Teş dergilerinin mutfağında yer aldım. Adana Toros gazetesinde bir süre köşe yazarlığı yaptım. 2019 yılında Ölü Geyikler İçin Eleji adlı şiir dosyam Kemal Özer şiir ödüllerinde övgüye değer bulundu. Şiirlerim, İngilizce ve Farsçaya çevrilerek Amerika, İran ve Hindistan'da yayımlandı. Şiirlerim çeşitli seçki ve yıllıklara alındı. Eserlerim: Öldü Kim Hiç adlı bir roman kaleme aldım. Ölü Geyikler İçin Eleji, Tanrı Lekesi, Mümkün ve Eza ve Kırık Kafesle Yürümemdir olmak üzere toplamda 4 şiir kitabım bulunmaktadır. Resim sanatıyla ilgileniyorum. Karakalem çizimler yapmak benim için ayrı bir keyif. Şiir, hayatımın önemli bir bölümünü teşkil ediyor. Başka bir söyleşide söylediğim gibi sözcük yiyor, renk içiyorum.
2. Şiire nasıl başladınız?
Şiire çok küçük yaşlarda, ilkokulda başladım. Okuma yazmayı öğrenir öğrenmez şiir sevdam başladı, diyebilirim. Şiire çok küçük yaşlarda başlamış biri olarak kültürel çevrem okul ve aileyle sınırlıydı. Türkçe kitaplarında yer alan şiirleri okumakla başladı merakım. Ailemde de şiir yazan birçok kişi vardı. Genetik kod belki. Kendimi şiir ortamının içinde buldum. Okula giderken geçtiğim gelincik tarlalarının, yolda bulduğum gazete kağıtlarının, dereden topladığım renkli taşların şiirini yazarken buldum kendimi.
3. Sizce imge nedir, şiirlerinizde imge kullanır mısınız?
İmge, bence şairin şiirde imzasını taşıyan asıl dokunuştur, şair dokunuşudur. Şair; asıl melalini, derdini imgeyle görünür kılar. İmge, bir tür soyutun vücut bulmuş halidir. Bir somutlama eylemidir. Şiirde imgenin gücüne inanırım. İmge, şiire güç katan en önemli özelliklerden biridir. İmgenin gölgesine saklanarak belki de sığınarak bireysel yaşantımın kuytularını dizelerime saklarım. İmge, tasarlanan bir şey sonuçta. Dış dünyadaki nesnelerin veya olayların, bu duygu da olabilir, zihindeki görüntüsüdür. İnsan da düşünen, tasarlayan, hayal kuran, sentez yapan bir varlık olduğuna göre şairin de imgeyi kullanması kaçınılmazdır.
4. Bir şair olarak yabancılaşma çağında aydın olmak konusunda neler söylersiniz?
Aydın olmak, dünyanın tüm katı ve kötü gerçekliğine rağmen hayatı ve meseleleri küçümsemeden, gizlemeden ortaya koymayı gerektirir. Baskılara, fırtınalara, mevcut otoriteye bir dik duruş gerektirir. Yabancılaşma çağında sokaklarda yaşayan, evine ekmek götüremeyen ve hatta fikirlerinden dolayı zulme uğrayanların da sesi olmayı gerektirir. Dileğimiz, aydınlarımızın fikirlerini açıkça ifade edebildiği, daha insancıl ve eşit şartlarda yaşadığı özgür yarınların umududur.
5. Hangi şairlerden etkilenerek şiire sarıldınız?
Şiir konusunda ilk etkilendiğim kişi, annem oldu. Okur- yazar olmamasına rağmen ezberinde hep şiirler olurdu. Ardından lise yıllarımda Attila İlhan, Nazım Hikmet, Ahmed Arif geldi. Sonrasında üniversite yıllarımda Fazıl Hüsnü Dağlarca ile tanıştım. Bende asıl şiir damarının kabarmasını sağlayan, şiir alevini yakan ve tetikleyen ve şiire sonuna dek bulaşmama neden olan kişi o oldu.
6. Şiirinizi hangi döneme yakın görüyorsunuz?
Bunun için öncelikle kendi şiirimi ve şiir geleneklerini iyi tanımış olmam gerekir. Mantıksal olandan ziyade gerçeğin ötesinde bir anlayışa inanıyorum. Dilin sınırlarını zorlamayı seviyorum. Duyguya, lirizme ve çağrışıma önem veriyorum. Bunları bir bütün olarak düşündüğümde II. Yeni şiirine daha yakın durduğumu söyleyebilirim. Fakat gayretim belli bir akımın sınırlarına sıkışmaktansa her dönemin geleneğinden beslenerek kendi sesimi bulmaktır.
hayata muktedir olmak
ilk sözcüğü getir bana, tözü getir içinin doğusundan!
“var olmak için kendinden başka hiçbir şeyin varlığı
-na muhtaç değil”* sin!
kendinin tanrısı olmak… muktedirsin!
gir “baba evi”ne ve her odayı yakarak çık
odalarında, o mağaranda ve bir Türkiye döktüğün deltanda
kapılarını açtığın ve anahtarın senden başkasında olmadığı
borcunu harcını, hesap kitap işte
yalnızlığın sahiciliğinde
duvarların, tavanın ve pervazların geometrisinde göğün yitirildiği
o uzamda…
akla hükmetmek, akla gem vurmak
aklı bir küheylan gibi sürmek
-de mümkün… muktedirsin!
çoğalır içinde kükreyen ırmakların sesi
yükünü boşalt, ko git omzunu kamçılayan zamanı
seni kimse halayın başına koymaz, şirketin başına buyur etmez
ayak diremektir, rahvan olmaktır
ısrardır, elinin kiridir… muktedirsin!
dağıt öldürdüklerinin elinde bıraktığı tozu
toz hastalıktır
bir ev dolusu küskünle cebren aynı kapıya bakmaktır
etin, kemiğindir… bu mermer senin keskinle yontulacak!
acı tekildir, bilinir… ben de bilirim gözümün narı
evet acı, tekil! ağzındır, edep mecburudur
bu canavar ölmeli!
senin dinin ardına bakmak, senin zehrin ardına bakmak
senin kuyun, partin, takımın, jönün “ardına bakmak”
önünde ışıklı bir patika uzanıyor, gör
kalbinin muhteviyatını işaretlemek… muktedirsin!
senin için söylenmiş şarkılar var… ümitten geçmiş
baharı tanıyorsun!
deniz, güldüğünde yüzüne örtülen mavi yorgan
çiçekler var bahçelerde, dikenine kıyamadığın güller
sofralar var, elin incirde ve zeytinde… sonsuza uzandığın
işitmediğin tenhalar var, kulaklarını bir çalıya sunasın gelir
keçi sütü hatta kımız var
yıldızlar var şıkır şıkır, pencereni aç
guernica var, la maja desnuda var
sonra belki mutluluğun resmi çizilir
bil içinin tuncu da erir… muktedirsin!
* Descartes
AYFER KARAKAŞ
7. Şiirlerinizde beslendiğiniz kaynaklar nelerdir? Hangi temalar üzerinde duruyorsunuz?
Öncelikle şunu söylemek istiyorum. Şair ne her yazdığını yaşar ne her yaşadığını yazar. Dolayısıyla yazdıklarımda hem kendi tecrübelerimin hem de çevremdeki yaşantıların izlerini sürmek mümkün. Bir şair öncelikle iyi bir gözlemci olmalı. Tanıklıklarını şiirin büyüsüyle harmanlamayı bilmeli. Sonrasında bireysel hayatına ait olaylardan da beslenmeli. Şimdiye dek aşk, ölüm, yalnızlık, kalabalık, iktidar, devlet, kadın sorunları, çocuk ve çocukluk gibi temaları sıklıkla kullanırım. Benden önceki ve benim dönemimdeki şairlerin yazdıkları da beslendiğim kaynaklar arasındadır.
8. Günümüz Edebiyatını ve Edebiyatçılar hakkında neler düşünüyorsunuz?
Geleneksel edebiyatın sınırlarının çoktan aşıldığını söyleyebilirim. Sokak, taşra, küfür, dijital dil şiire girdi. Bütün bunların dışında deneysellik popülaritesini günden güne arttırmaya devam ediyor. Edebiyatı imkanlarım dahilinde takip etmeye çalışsam da her kitaba, her şiire ve her şaire yetişmem pek mümkün değil.
9. Okuyucu olarak ilk katıldığınız kitap fuarını hatırlıyor musunuz? Ve Yazar olarak ilk katıldığınız fuarı hatırlıyor musunuz?
Okuyucu olarak katıldığım ilk fuarın tarihini hatırlamıyorum ama atmosferi hatırlıyorum. Öğretmen arkadaşlarımla birlikte gitmiştik. Yazarları, şairleri orada gördüğümde "Bir gün ben de orada olacağımı biliyordum. Yazar olarak katıldığım ilk fuar, 2022 yılına ait. 14. Çukurova Kitap Fuarıydı. Hayatımda" Evet, ben şairim." cümlesini kurmama vesile olan fuardır da. Kitap imzalamanın yanı sıra şiir dinletisine de katılmış ve bir şiirimi de okumuştum. Mutlu olduğum anlardan biriydi.
Benzer Haberler
TELEVİZYONUMUZUN DİLİ
“NEBUN, susturulan hayatların haykırışı oldu.”
Türkiye açısından esas risk, yoksullaşarak yaşlanma olgusudur!
Leyla Karataş İçin Dualarda Birleştik!
GURBETÇİLERİN SESSİZ ÇIĞLIĞI: TANJU ÖZCAN’A CEVAP VE VATAN SEVGİSİNİN MANİFESTOSU
Yazmak ve Yaşamak: Bir Yazarın İç Dünyasına Yolculuk
Deprem Değil, İhmal Sallıyor Bizi!
BİRİSİ...